Tılsımlar ve Anlamları
Balık Tılsımları: Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarini yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy’ da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için “şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yasamasını sağlayacak bir tılsımdır.” derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.
Baykuşlu Tılsımlar: Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş seklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka’da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş seklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka’da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.
Boynuz: Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.
Defne: Defne ağacı, bulunduğu yere bereket getiren bir ağaç olarak bilinir. Onun bulunduğu yere hastalık ve kötü cinler giremez inancı pek yaygındır. Eski Yunan ve Roma’ da taçlar defne dalları ve yapraklarıyla süslenir, mitoloji de ise defnenin yıldırımsavar bir gücü olduğuna inanılırdı. Hatta bu inanış o kadar geçerlilik kazandı ki, günümüzde bile ev girişlerinin iki yanına dikilen defne ağaçları hem evi kötü ruhlardan hem de yıldırımlara karşı koruyarak adeta bir paratoner vazifesi görmesi sağlandı.
Deniz kabukları: Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dışı yasam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.
Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar: Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların dış ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dışı, yaban domuzu ya da fil dışı çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dışı bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayinin pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dışı ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.
Fesleğen: Hintlilerin kutsal bitkisi fesleğen, Tanrı Vişnu ve Krisna’ ya adanmış bir bitkidir. doğum sırasında kadına yardımcı olduğuna inanılırdı. Sahibini sancılardan ve ağrılı hastalıklardan koruduğu da inanışlar arasındadır. Akdeniz’ ülkelerinin bazılarında ise fesleğen, evdeki bakire kızın koruyucusuydu. Şayet evdeki bakire kız evlenme çağına gelmişse, fesleğen saksısıyla birlikte camin önüne konur ve evdeki kızın artık evlenmeye hazır olduğu bu, koruyucu bitkisi olan fesleğenle ilan edilirdi.
Kedi: Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İste bu Japonya’nın en gözde uğuru olan Neko’dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sari olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.
Kehribar: Görenin tas ya da kaya cinsi sandığı kehribar, aslında çam ağacının fosilleşmiş reçinesidir. Bugün kullanılan kehribarın, yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişi ve takana sirayet eden özel güçleri vardır. Kehribar tılsımları, takana hem hem kötü talihi yenmesi açısından, hem de iyi şansı çekmesi açısından çok yararlıdır. Kehribar boncuklarından yapılmış bir kolyenin, kişiyi zehirlenmelere karşı koruduğu bilinen yönlerinden biridir. kehribarın erkek penisi seklinde yontulup, tılsım olarak kullanılmasının da nazara ve kötü ruhlara karşı çok etkili olduğu inancı, 1900′ lerin başında çok yaygındı. çeşitli hayvan motiflerinde islenen kehribarların da erkeklerin cinsel iktidarlarını kazanmasına, kadınların da doğurganlıklarını arttırmasına yardımcı olduğu bilinirdi. Kehribar, doğal hali bozulmadan boyuna asıldığı zaman guatr hastalığına da iyi gelmektedir. kişinin bu tedavi sırasında üç ay kehribarı boynundan hiç çıkarmaması gerekmektedir.
Kekik: Kekik bitkisi, yemeklere lezzet katan tadının yani sıra da önemli bir koruyucu olarak bilinir. Bir kekik dalını yanında taşıyan kişi, korkularından, hastalıklarından ve karabasanlardan kurtulur. Saçına bir kekik dalı takan kadının aşkta şanslı olacağına inanılır. Kekik, insanların enerji eksikliklerini tamamladığı gibi, psişik güçlerini de güçlendirir.
Kına: Kına bugün bile kullanılan hem uğur, hem de koruyucu nitelikleri olduğuna inanılan bir bitkidir. Düğünden bir gece evvel, kına geceleri düzenlenmesi, Türkiye’de olduğu kadar bir çok değişik Ortadoğu ve Asya ülkelerinde de yapılmaktadır. Kimi yerlerde bu kına gecelerine yalnızca kadınlar katılır ve gelinin ellerine sürülen kına bir bezle bağlanarak ertesi gün açılır. Bu uzun bir müddet elden çıkmaz. Bunda amaç, düğüne gelebilecek nazarin ve şeytani güçlerin saldırılarını etkisiz hale getirmektir. Bu gelenek Anadolu’muzda yıllardır özelliklerinden hiç bir şey kaybetmeden uygulanmaktadır.
Köpekbalığı dışı (Aziz Paul’un Dili): Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dışı ya da Aziz Paul’un Dilinin, bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adi almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen seklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul’un Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu, çok sonra ortaya çıkacaktı.
Mercan (Kırmızı): Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan’ in, taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardim edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde dış çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım sekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.
Meşe Palamutu: Meşe ağacı yüzyıllardır kutsal bir ağaç olarak bilinir. Bunun meyvesi olan meşe palamutu da bu sebepten dolayı özel güçlere sahip olarak bilinir. Meşe palamudundan yapılan koruyucu tılsımların, kolera gibi hastalıklara iyi geldiği bilinmekte, inanılmaktaydı. Meşe ağacının uzun olan ömrünün, insanlara yansıyacağı düşüncesiyle uzun yaşamı da temsil ettiği bilinir. Üzerinde bir meşe palamutu taşıyanın hiç yaslanmayacağına inanılırdı.
Sarı Kantaron: Bir adi da Aziz John Kökü olarak bilinen Sari Kantaron, kötü ruhları, kötü güçleri kovmak için kullanılan en etkili bitki olarak bilinir. Eski Roma’da bu bitkiye “şeytan Kaçıran” denirdi. Sari kantaronu, dalınla birlikte evin bir kösesine asmak, o evin ve sakinlerinin tılsımlı ve güçlü bir korumaya sahip olacaklarını ve evden içeri hiçbir kötü ruhun girmeyeceği anlamına gelirdi. Bundan başka sari kantaronun evi yıldırımlardan ve ölümden de koruduğuna inanılırdı. Bu bitkiyi evlerde en çok asili olarak Aziz John’ un 24 Haziran’ da ki yortusu sırasında görebilirsiniz. Bitkinin bir cinsinin yaprakları ışığa doğru tutulduğunda, üzerinde kırmızı lekeler görülür. Bu da Aziz John’ un kafası kesildiği sırada kanının bitkinin yaprakları üzerine düşerek bıraktığı lekeler olarak yorumlanır. Sari kantarona Aziz John Kökü denmesinin sebebi de bu rivayete dayanmaktadır.
Sarımsak: Çok eskilere dayanan koruyucu etkisi sarımsağı bitkiler içinde en etkili bir bitki tılsımı haline getirmiştir. Bilimsel olarak faydalarının arasına her gün bir yenisi eklenen sarımsak, eskiden vampirlere karşı korunma olarak kullanılırdı. İnsanlar evlerine sarımsaklar asarak bu kan emicilerden korunacaklarına, sarımsağın kokusunun vampirleri eve sokmayacağına inanırlardı. Hatta durum çok vahimse, sarımsağı boyunlarına bağlayıp öyle yatarlardı. Öte yandan sarımsak huysuz bebeklerin, gece rahat uyumaları için yatağın altına konurdu ve bebeklerin sakinleşmesi sağlanırdı. Ortaçağlarda sarımsak, savaşlarda yaralanmalara karşı da kullanılmış ve savaşanları koruduğuna inanılmıştı. Denizciler kötü hava şartlarına ve deniz kazalarına karşı da sarımsak kullanırlardı.
Tavşan Ayağı: İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yüzyılın başlarında bu şöhreti yakalayan tavsan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi “tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavsana da uğur getirirdi, bakin simdi o üç ayaklı bir tavsan” dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavsan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavsan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.
Üvez Ağacı: Keltler’in Minerva’sı, Gaul ülkesinin sanatçılara ve zanaatkarlara ilham veren Tanrıçası Brigit’in kutsal ağacı olarak mitoloji de bile kendisine yer bulan üvez ağacının, kötü büyüleri bozduğuna inanılırdı. Öyle ki; bir vampirin göğsüne çakılacak kazığın, amacına ulaşabilmesi için, üvez ağacından yapılmış olması gerekir derler. Bir bahçe içine ekilen üvez ağacı, bulunduğu bahçeyi, evi ve içindekileri şanssızlıklardan korur, iyi talihin gelmesini sağlarmış. Gemilerde fırtınaya, evlerde yıldırım düşmesine karşı kullanılan üvez ağacı, muska olarak da iki dal parçası kırmızı bir kurdeleye bağlanarak taşınırdı.
Yılan Figürlü Tılsımlar: Çelişkilerin hayvani yılan, ayni zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adinin geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan, Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. yılan seklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tip dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.
Yoncalar: En çok revaçta olan uğur simgesi olarak bilinen yoncaların, en makbulü dört yapraklı yoncadır. Üç yapraklı yoncanın da uğurlu sayıldığı yerler vardır, örneğin İrlanda gibi. Ama dört yapraklısı daha nadir bulunduğu için, üç yapraklıya nazaran güçlerinin daha fazla olduğu düşüncesi yaygındır. Dört yapraklı yoncanın inanılan tılsımlı güçleri arasında kötü büyüden korunma, inanç sağlamlığı, denge, birlik ve bütünlük sembolü olma özelliklerini sayabiliriz. yoncaların dörtten fazla yapraklılarına da rastlamak mümkün. Yaprak adetlerine göre her birinin ayrı ayrı anlamları bulunur. Mesela, beş yapraklı yonca zenginliği işaret ederken, altı yapraklısı askı, yedi yapraklı olanı ise kötülüklere karşı korunmayı belirtir.
Yunus: Denizciler arasında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.