Akrep Burcu Hakkında En Kapsamlı Analiz …
KUTSAL ÇAĞRI DÖNÜŞÜMSELLİKTİR. RUHLARIMIZA YAPILAN BU DAVET , İÇİMİZDE YANKILANAN BU GİZEMLİ SES , YÜREĞİMİZDEKİ MÜCADELE GÖRMEZDEN GELİNEMEZ YA DA REDDEDİLEMEZ. BU ÇAĞRI, ÖZÜNDE, ZARURİ ÖZGÜRLÜĞÜN VAADİDİR.
DAVID COOPER.
Temel İlkesi ; İrdelerim.
Bu burç nelerden mutlu olur? Başkalarının şimdiye kadar sakladığı ve ortaya çıkmayı bekleyen yetenekleri meydana çıkarmaktan mutlu olur. Sezgileriniz ve algılama yeteneğiniz çok kuvvetlidir, o nedenle gizemleri çözme konusunda doğuştan yeteneklisiniz.Zodyak sayesinde, hangi cevapların akla yatkın olup olmadığını bilirsiniz. Gelecekte idrak edilmesi gereken bir çok veri ile ilgili, dünya sizin sezgilerinize güvenecektir.
Bazı insanlar Akrep’in karanlık tarafının olmadığını düşünür, çünkü o tamamen karanlıktır. Elbette ki bu onların yansıtmasıdır. Akrep’in başa çıkması gereken konular genellikle içseldir. Onlar çok derin insanlardır., bu yüzden de demir parmaklıklar ardına kilitlenmiş garip bilinçaltıyla birlikte pek çok zindana sahiptir. Pek çoğu, bir dalgıç hastalığı olarak bilinen derin deniz dalgıçlarının yönlerini şaşırma ve neresi suyun yüzeyi, neresi dibi bilememe durumundan muzdariptirler. Suyun daha açık mavi tarafı yüzeye daha yakındır. Su koyulaştıkça daha derine gidiyorsunuz demektir. Ama gerçekten çok derine daldığınızda gün ışığı size ulaşamaz ve etrafınızda sadece koyu bir mavi olur. Dalgıçlar yukarı doğru yüzdüklerini düşünebilirler, ama gerçekte tam terse gidiyor olabilirler. Maalesef pek çok dalgıç bu şekilde ölmektedir. Akrep derin denizleri yönettiğinden aynı hastalığı çekebilirler. Ruhlarının, bilinçaltının öylesine derinine dalarlar ki, güneş ışığını kaybeder ve zengin iç dünyalarında kaybolabilirler. Bu depresyona, hayalden uyanmaya ve kronik acıya neden olabilir. Bu durum paranoyak olmalarına neden olabilir. Herkesin orada onu elde etmek için bulunduğunu düşünürler. Böyle durumlarda onlara bir Beatles şarkısı olan Dear Prudence’ı söylemeyi yararlı bulurum:
‘Oyunun dışına çıkmayacak mısın, Güneş yukarıda gökyüzü mavi, çok güzel ve sen de çok güzelsin!’
Her şeyin iyi olduğunu hatırlatılmasına ihtiyaç duyarlar. Akrepler çok sahiplenici ve kıskanç olma konusunda namlıdır. Bir kişiye ya da projeye karşı bir şeyler hissettikleri anda son derece sahiplenici olurlar. Onları bırakmaları zor olur (nihayetinde sabit burçtur).
Üzerinde çalışmaları gereken bir başka şey de sebebi olmaksızın sokma eğilimidir. Birdenbire, hiç uyarı yapmadan sokabilirler. Sizi ısırır ve zehirlerler. Bunun nedeni çok keskin bir akla sahip bir su burcu olmalarıdır; bu yüzden çok psişiktirler. Sizin bam telinizi bilirler. İdrakında olmasalar bile hissederler ve sonra da en uğursuz anda en çok acıtacak yerden sokarak bam telinizi bildiklerini hatırlatırlar. Yogi ve Akrep’in hikayesi bunu size daha iyi anlatacaktır:
Bir yogi İndus Nehri’ nin kıyısına oturur ve meditasyon yapar. Bir akrep oradan geçerken suya düşer. Yogi umutsuz yaratığın tehlikede olduğunu hisseder ve onu çıplak eliyle sudan çıkarır. Kurtarıcısına hiç de minnettar olmayan akrep yogiyi sokar. Oradan geçen bir kadın aklı karışmış akrebin sürekli suya düştüğünü ve yoginin de her defasında onu kurtardığını görür. Yogiye gidip akrebi neden her seferinde kurtardığını sorar, ne de olsa akrep ona hiç minnettarlık duymuyordur. Kendisi yücelmiş bir Akrep olan yogi şöyle yanıt verir: ‘Akrep sokar çünkü bu onun doğasında vardır, ben onu kurtarırım çünkü zorda olana yardım etmek de benim doğamda var.’
Dolayısıyla gelecek sefer sokuşu hissettiğinizde yogi gibi olun ve onları affedin; nihayetinde bu onların doğasında var.
Bilinçsizi bilinçliden ayırmak – Akrep’in hedefi budur.
Bütün sahteciliği yok edip, korkunun duvarları arasında saklananları açığa çıkarmak.
En temel gerçeği veya hayatını dönüştürecek son kavrayışı aramak üzere bilincinin derinliklerine dalmak.
Rahatlatıcı her yalanı, yatıştırıcı her yarı-doğruyu, her sahte pembe tabloyu bozmaya, kendini tanımaya kesin bir şekilde kararlı ve keskin bir akıl. Bunlar Akrep’in kaynaklarıdır. İçgüdüsel olarak kuşkucudur. “Ne görürsem göreyim, gerçek bundan fazladır.” Akrep bu içsel yolculukta gölgelerin kapanına düşmezse araştırarak, hissederek içsel araziyi algılayarak olgunlaşır ve derinleşir.
Stratejisi, sağlıklı şüphe ve kendinden bir adım uzaklaşıp perspektif kazanmaktır.
Akrep bu içe bakış sırasında iki gölge arasında sıkışır: kendini çok fazla tanımak veya çok az tanımak. Bunlardan birine yakalandığında bütün yoğunluğu zehire dönüşür.
Kendini tanıma perspektifi kaybedecek kadar hızlı gelişirse, Akrep’in buldukları bazen yüzleşebileceğinden çok fazla olur. Karmaşık, çözülemez bir ruhsal durumla çökebilir. Kendini az tanıma da aynı oranda olumsuzdur. Kendisi hakkında tatsız veya korkutucu bir şeyi kasıtlı olarak bilincinden uzak tutmaya çalışabilir. Bir süre sonra, bilinçdışına itilen fakat ortadan kaybolmamış kaygıların kaynağının izi silinip nedeni bilinmeyen bir doyumsuzluğa dönüşür. Ve Akrep yanlış hedefe yönelir: para, güç, bir toz taneciği barındırmayan ev.
Öğrenmesi gereken; yaşamın verdiği içsel vizyonu başkalarıyla mütevazi bir şekilde paylaşmak, kendini aşırı ciddiye almaktan biraz vazgeçip kendine gülebilmektir.
Eğer EN İYİ için bir yol varsa,
bu yol EN KÖTÜYE gidene bakmaktan geçer”
Hepimizin içinde yüzü karanlıkta kalmış hiç tanımadığımız bir yabancı gizlidir. Bazen ansızın aynada ya da rüyada belirir ve bizimle tanışmak için yanıp tutuşur, ama onu şuursuzca inkar ederiz. “Hayır, bu ben değilim!” Onu apar topar geldiği yere geri göndeririz ve bir kabus gördüğümüzü varsayarak kendimizi rahatlatmaya çalışırız. Akrep sembolü bu inkar mekanizmasını çok güzel açıklar; O yerde sürünen bir ‘Yılan’dır. Hayır.O gökte süzülen bir ‘Kartal’dır. Sahi Akrep hangisidir? Aslında Akrep Kartalın tırtılıdır.Tırtıldan Kartala dönüşmesi efsanevi bir süreçtir. Kuyruğunda taşıdığı zehri seruma dönüştürmeyi başardığında mucize gerçekleşir. O yanıp, küllerinden yeniden doğan “Zümrüd-ü Anka Kuşu”dur artık. Akrep insanlığın HABİL kutbundan, KABİL kutbuna uzanan ekseninde yer alır. Şimdi, lütfen arkanıza yaslanın. Bir fincan kahve ve yanına da bir parça konyak alın. Buna ihtiyacınız olacak. Zodyak’ın en uzak planetine doğru yol alacağız. Yolculuğumuz uzun ve zahmetli olacak. Eğer kendinizi tanımaya istekli ve hazır değilseniz katılmayabilirsiniz. Teklif var, ısrar yok.
AKREP burcunu yöneten PLUTO, olağandışı yörüngesiyle Güneş’e en uzak mesafedeki en küçük planettir. Pluto, kendisine büyültücü, kendi dışında kalanlara küçültücü mercekle baktığından, Güneş’in, sistemin merkezi olamayacak kadar küçük ve önemsiz olduğuna dair hatalı bir çıkarsamada bulunur ve sistemi sabote eder. Pluto’nun 1930 yılında keşfi, “Atom bombası”nın bulunuşuyla eşzamanlıdır. Aynı zamanda yeryüzünde yaygınlaşan cinayetler, suikastlar, entrikalar, uyuşturucu pazarı, yeni palazlanmaya başlayan “Mafya” olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır insanlığı. Ve aynı zaman diliminde yeşermeye başlayan “Varoluşçuluk Akımı” da insanoğlunun en derindeki ölüm korkusunu sorgulamaya başlamıştır. Amerikalı astrologlar Pluto’yu çoktan Evrimin Babası olarak ilan ettiler. O, en köklü dönüşümü (Transformasyon) ve Başkalaşımı (Metamorfoz) simgeleyen kollektif bilinçaltıyla bağlantılı bir planettir. Akıl almaz güç oyunları, hırs, kıskançlık, nefret, tutku, seks, kin, takıntılar, saplantılar ve kendimizde kabule yanaşmayıp başkalarına mal etmeye çalıştığımız tüm bilinçaltı dinamikleri temsil eder. “Pluto, Uranüs ve Neptün enerjileri bize ‘Bizden Büyük Allah’ın olduğunu’, yani herşeyi kendi istek ve arzumuz paralelinde kontrol edemeyeceğimizi, elimizden hiçbir şey gelemeyeceği durumların olduğunu” gösteren enerjilerdir. Bizim tüm yapmamız gereken bu enerjilerin bize ulaştığı kanallara ve mesajlara karşı duyarlı olmak, bu enerjilerle ortak hareket etmektir.”[/COLOR]
BAŞLICA ORGANİK FONKSİYONLAR:
Cinsel organlar: Kadında, dışta iki çift dudaktan (Vulva )oluşur. Büyük dış dudaklar Labia majora ve içte kalan daha duyarlı Küçük dudaklar Labia minora dır. Vulvanın ön kısmında, sinirsel dokulardan oluşan Klitoris bulunur. Vulvadan, Vajen (hazne-dölyolu) adı verilen kısa bir kanal açılır. Bu kanalın içi kayganlığı sağlayan ve spermaların yaşamasını kolaylaştıran sümüksel bir zarla kaplıdır. Vajen, vulvadan Kızlık zarı (Himen) ile ayrılır. Üretra ise klitorisin hemen altında vajen ağzına açılır. Rahim (uterus), rahim boynu (serviks) denilen daracık bir kanalla vajenin üst bölümünde birleşir.
Erkekte Erbezleri (Testisler) spermaları üretirler. Penis ise bu erkek tohum hücrelerinin dışarı atılmasını sağlar. Erişkin bir erkekte, testisler vücudun dışında, esnek bir deri torbanın (Skotrum) içinde bulunur. Erbezlerinin iç yapısı spermaların üretildiği karmaşık tüplerden oluşur. Testisin içerisindeki tüpler testisin dışındaki Epididymis’e açılır.
İnsanda üremeyi sağlayan organları kısaca özetleyecek olursak; Erkekte; 1)Testis (Erbezi), 2)Epididymis, 3)Vasdeferens (Sperm kanalı) Eklenti bezleri: a)Seminal Vezikül, b)Prostat bezi, c)Cowper bezi, 4)İdrar kanalı (üretra) dır. Kadında ise; 1)Ovaryum (Yumurtalık), 2)Fallopi borusu (Oviduct), 3)Uterus (Rahim=Dölyolu), 4)Vajina (Çiftleşme borusu).
Üreme: Akrep aynı zamanda insan bekasını (Survival) temsil eder. Üremenin psikolojik tercümesi “hayatta kalma, varoluşu koruma ve sürdürmedir”. Üreme, ölüme karşı kazanılan en büyük zaferdir.[/COLOR]
Cinsel organlarla ilgili rahatsızlıklar: Freud ekolünü izleyen Melanie Klein, “Üreme, ölümün etkisini azaltmanın temel yolu olduğu için, cinsel organın kaybı hayatı koruyan ve sürdüren yaratıcı gücün sonu anlamına gelmektedir” der. Erkekte en sık görülen rahatsızlıklar; Erken boşalma, İktidarsızlık (İmpotans) Prostat vb. Kadında; Cinsel soğukluk (Frijidite) Vaginismus, Kısırlık, Rahim ve yumurtalık problemleridir.
Erkekteki İktidarsızlık durumunun hipofiz, tiroid ve testislerde hormon bozukluğu gibi tıbbi nedenleri vardır. Şeker hastalığı, Yüksek tansiyon, Sinir hastalıklarıyla ilgili kullanılan ilaçlar ayrıca alkol ve uyuşturucular da etkendir. Yine de en temelde bu bir ruhsal sorundur. Erkek=Güneş=Bilinç rasyonalizme, Kadın=Ay=Bilinçdışı kaosa yatkınlık verir. Erkeğin persfektifinden baktığımızda çocukluktaki anne veya yetişkinlikteki eş modeli onu yutmaya çalışan karmaşık ve devasa bir mekanizmadır. Erkeklerin bastırdıkları kadın (kaos) korkusu onları daha fazla rasyonalist olmaya zorlar. Pluto’nun Ay ve Venüs’le sert etkileşimine Ay-Mars açıları da destekse cinsel mekanizma sekteye uğrayabilir. Kadındaki Frijiditenin kökeninde çoğunlukla Baba veya otorite konumundaki ebeveynle çocuklukta yaşanan çatışma yer alır. Kadın kafasında sürekli cinselliği rasyonalize etmeye kalktığından yargılar ve ilişkiden zevk alamaz. Orgazm, doruk düzeyinde yaşanan bir deneyim olduğundan, Fransızlar ona; “Küçük ölüm” der. Ancak her türlü yargılayıcı ve kısıtlayıcı düşüncelerden arınıldığında, kayıtsız şartsız teslimiyette ve sınırlar eridiğinde yaşanabilir. Burada Satürn kilit rol oynar (Kısıtlayıcı-Yargılayıcı-Sınır koyucu-Otorite) Pluto-Güneş ve Mars sert açılarına, Satürn-Venüs ya da Ay açıları da destek veriyorsa cinsel isteği bloke edebilir. (4.8.12 evlerde yer alan Güney Ay Düğümü ya da Boğa-Akrep’teki Ay Düğümleri önemlidir.)
Dejeneratif Hastalıklar: Kanser ve Urlar; Özellikle Sarcoma (Sarkom) Kaynağını bağ dokusu hücrelerinden alan habis tümördür. Pluto sert açıları hücre yapılarını tahrip eder, yenilenmeyi durdurur, sağlıksız bölünmelere yol açar. Genetik yapıyı bozar.Teşhisi zor genetik problemlerin nesilden nesile aktarılmasına vesile olur.
Bulaşıcı hastalıklar-Zehirlenmeler (Toxemia): Kan zehirlenmeleri, Hayvan ısırık ve sokmaları (Yılan, Akrep, Örümcek vb) Ayrıca Fare (Veba), Kedi-Köpek (Kuduz) Küçük ve Büyük baş hayvanlar (Şarbon) Bir de apseler ve Çıbanlar.Özellikle Şark Çıbanı. Pluto-Satürn dikkat çekicidir. Pluto-Mars-Güneş-Neptün açıları da önemlidir
Anüs ve Dışkılama (Defecation): Bağırsakların boşaltılması olayında Akrep aktif rol oynar ve anüsle bire bir bağlantılıdır. Basur memeleri, Hemoroid problemleri hiç eksik olmaz. Daha aşırı vakalarda Anal Fistul (Fistula) dan muzdarip olabilir. Fistula; Anal kanaldan anüs çevresindeki doku içine uzanan patolojik geçittir.
Madde bağımlığı: Bunlar Esrar, Eroin, Kokain gibi reçeteyle verilmeyen yasadışı maddeler olabileceği gibi; Amfetaminler, Benzodiazepinler, diğer sedatif-hipnotik gibi yasal düzenlemeler çerçevesinde reçete ile verilen ilaçlar ya da kısmi yasal denetimlere tabii olan ya da olmayan uçucular;Tütün (Nikotin), Alkol (Ethanol) ya da Tiner, Bali vb.dir.Madde bağımlılığına yatkınlık tüm su grubu burçlarında görülür fakat Balık/Neptün teması ağır basar. (Kaçış, Bırakma, Çözülme, Kurban olma)
Boğa-Akrep ekseninin ana teması CİNSELLİK ve ÜREME dir. Haz, sahiplenme, yoğun duygular, aşırı tutkular, takıntılar, saplantı ve korkular bu eksende yuvalanır. Kelimenin tam anlamıyla Freud’yen bir akstır. Bu ekseni bize en iyi açıklayabilecek bilirkişi belki de Freud dur. (Güneş/Merkür/Uranüs/Pluto Boğa – Asc. Akrep)
Psikoseksüel bozukluklar: Teşhir, Dikizcilik, Fetiş, Tecavüz, Koprofili, Sado–Mazoşizm, Eşcinsellik vb.dir. Günümüzde bunların cinsel sapma mı yoksa cinsel tercih mi olduğu tartışılmakla birlikte biz sadece açıklamakla yetineceğiz.
“Birçok insan bilinçdışıyla flört etti, ama onunla ilk evlenen benim” diyen Freud’un “Psikanaliz” teorisi eşliğinde önce “Psikoseksüel Gelişim Dönemleri”ne bir göz atalım.
Yaşamın ilk 18 aylık “Oral dönem”inde anne memesi hem besleyici ve doyurucu (iyi meme) hem de yoksun bırakıcı (kötü meme) özelliktedir. Bu dönemde ağzına alma, emme, yutma gibi oral (Boğa) gereksinimler egemendir. Sonraki dönemde ağlama, ısırma, çiğneme, tükürme gibi saldırgan bileşenler de eklenir. Oral sadizm (Akrep )
1,5-3 yaş arası “Anal dönem”dir. Kasların gelişmesi çocuğun dışkısını istemli olarak tutmasına ve bırakmasına olanak sağlar. Anal işlevlerden cinsel haz alma anal erotizm olarak adlandırılır. (Boğa) Saldırgan dürtülerin dışavurumu olan anal sadizm de ise dışkı güçlü ve yıkıcı bir silah olarak görülür. (Akrep) Denetim konusunda çocuk ile ebeveynleri arasında çatışma yaşanır. Bu dönemde çocuk aşırı cezalandırılır ya da utandırılırsa parmak emme, her şeyi ağzına atma gibi daha ilkel oral davranış biçimine gerileyebilir. (Boğa)
3-5 yaş arası “Fallik” ya da “Eşeysel (Genital) dönem”dir. Çocuk cinsiyetlerarası farkları fark eder. Her iki cinsiyette de başlıca ilgi odağı penistir. Erkek çocukta İğdiş edilme (Kastrasyon) korkusu, Kızlarda ise Penis kıskançlığı baskındır. Bu dönemde çocuk her iki ebeveynle aynı anda ilişki kurar. Üçlü (triadic) ilişki, Erkekte “Oedipus Kompleks’ini”, kızda “Electra Kompleks’ini” yaratır.
Freud, çocuktaki bu 3 önemli döneme ait sapmaların yetişkinlikte psikoseksüel bozukluklara zemin teşkil ettiğine, tüm Histeri ve Nevrozların bu ana kaynaktan beslendiğine inanıyordu. Freud ekolünü izleyen ve ona sosyal boyut kazandıran Erich Fromm’a göre; “Biyofilik karakter” yaşama yönelik, yaşam sever karakter (genital) ile “Nekrofilik karakter” cansız nesnelere yönelik, ölüm sever karakter (anal) birbiriyle çelişmektedir. Anal karakter; malı, parayı, mülkiyeti, sahip olmayı seven, açgözlü, cimri, titiz, dakik bir yapıdadır. Anal karakterin kötü huylu türünde (nekrofilik karakterde) arzulanan hedef, ölüm ve yapısal bozulmadır. Aşırı uçta Ölü bir bedenle cinsel ilişkiye girmek ve Koprofili de, kendisinin ya da bir başkasının dışkısına dokunma, koklama veya onu yeme arzusu vardır. Sadizm ise sadece incitme ve aşağılama isteği değil, bir insan ya da hayvan üzerinde mutlak egemenlik talep etmektir. Sadist taraf için Mazoşist (ezilen-kurban) taraf hiçbir sınırlama olmaksızın ne isterse yapabileceği basit bir obje ya da mahluktur. “Basit Sadizm”de sadistin hedefi yıkmak değil, hükmetmektir. Eğer objesine zarar verirse hakimiyetini kaybeder, kurbanının çaresizliğini ve aşağılanmasını izlemekten mahrum kalır. “Yıkıcı Sadizm”de ise öncelikle hayattan nefret etme ve onu ortadan kaldırma isteği hakimdir. Sadist Sıcak ve Duygusal bir niteliğe sahipken, nekrofilik bir insan, Soğuk ve Uzak duran (Cool) bir yapıdadır. Sadizm “Kudretli olmanın” ya da “İktidar “ tutkusunun bir perversionu (sapması) iken, nekrofili “Yakınlık duygusunu her hangi bir şekilde hissedebilme yetersizliğinin yaşamdan alınan en ağır ve en şiddetli intikamıdır.”
Irvin Yalom’a göre cinsel sapmanın ayırt edici özelliklerinden biri, bireyin diğer kişiyle bir bütün olarak değil yalnızca bir parçasıyla ilişki kurmasıdır. Bu bir ilişki değil, yalnızca ilişki taklididir. Cinsel açıdan takıntılı bireyin karşı tarafın sadece ihtiyacına hizmet eden parçasıyla ilişki kurmasını İngilizler “Yatmak-yapmak-becermek-düzmek” şeklinde yalın seks diliyle açıklamaktadırlar. “Eğer bir insanla ruhuyla ilişki kurmaksızın birlikte oluyorsak fetişistiz demektir” Fetişist, insan ruhu ve bedeniyle değil onun bedenini hatırlatan bir giysi veya aksesuarıyla ilişki kurar.
Kişilik Bozuklukları: En çok üzerinde durulan; Psikopat (Psychopath) ya da Sosyapat (Sociopath) adıyla bilinen anti-sosyal kişiliktir (Antisocial personalty). Araştırmalar, bu bozukluğunun 5-6 yaş civarında kendini göstermeye başladığını belirtir. Sosyapat tamamıyla bencil, kendi çıkarlarını ve o andaki zevkinden ve doyumundan başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir kişidir. Hiç kimseye bağlılık ve sorumluluk göstermez. Bu kişiler aklına geldiği gibi hareket eden, dürtüsel (impulsive) kimselerdir ve engellenmeye tahammülleri yoktur. Başkalarına zarar verdiklerinde suçluluk ve pişmanlık duymazlar. “Dünyanın düzeni bu, büyük balık küçük balığı yutar” deyip geçerler. Bu kişiler çok çabuk sıkılırlar ve sürekli heyecan ararlar. Normal zekalı psikopatların en önemli özelliklerinden biri kendilerini kolaylıkla sevdirebilmeleridir. Zeka derecesi yüksek olan psikopat kolay yakalanmaz ve yakalandığı zaman, herkes bu kimseden böyle bir davranışı beklemediğini söyler.
Paranoid (Sanrısal Bozukluk): Paranoya olarak da bilinir. Aşırı korku, öfke, kuşku, saldırganlık ve hezeyanlar görülür. İntihar riski yüksektir. Sınıflandırılan tipleri;
1)Persekütuar (Düşmanlık görme) tip; Sanrısal bozukluğun en sık görülen tipidir. Hasta izlendiğine, aleyhinde komplolar geliştirildiğine, zehirlenmek istendiğine, kendisine suikastlar düzenlendiğine, taciz edildiğine vb. dair hezeyanlar içindedir.
2)Grandiöz tip: Megalomani olarak da bilinir. Kendi değerini aşırı abartarak önemli biri olduğu şeklinde sanrılar geliştirir. Daha da ileri gidip mehdi, evliya hatta peygamber olduğuna inanıp etrafına müritler toplayabilir.
3)Kıskançlık tipi: Patalojik kıskançlık, Othello sendromu, aile paranoyası olarak da bilinir. Eşinin kendisini aldattığına inanır ve sadakatsizliğini ispat etmek için sürekli izler.
4)Erotmanik tip: Ünlü veya makam sahibi, ekonomik üst düzeye mensup biri tarafından sevildiğine inanır. Film yıldızı, şarkıcı gibi kamuoyunca tanınan kişilerin baş tacizcisidir.
5)Somatik tip: Hipokondriak (Hastalık hastalığı) psikoz olarak da bilinir. En belirgin sanrıları AİDS, Verem gibi önemli bir enfeksiyona yakalandığı ya da yılan veya böcek soktuğu veya midesinde yılan olduğu ya da kusurlu ve çirkin organlara sahip bulunduğu şeklindedir.
Düşünce bozuklukları ile beyin kimyası bozuklukları arasında bir ilişki vardır. Bir araştırmacıya göre; “Çarpık düşüncenin molekülü de çarpık olur.” Tüm cinsel ve ruhsal kökenli hastalıklarda Pluto baş roldedir. Beynin çeşitli merkezlerine sert açılarla dokunduğunda; Güneş(Thalamus), Ay (Hipotalamus-Limbik Alan), Mars (Amigdala), Venüs (Substansia Nigra), Merkür (Subthalamus), Satürn (Putamen), Jüpiter (Globus Pallidus), Ay düğümleri (Nücleus Caudatus) Şizofreniden kişilik vakalarına (yeri geldikçe açıklayacağız) kadar ciddi hasarlara yol açar.
Freud tüm içgüdülerin temelini libido enerjisine bağlıyordu. Daha sonra Ölüm içgüdüsü (Thanatos) Yaşam içgüdüsü (Eros) da teorisine eklendi, fakat bu konuya onun ekolünü izleyen ve geliştiren psikanalist Melanie Klein ve daha sonra Varoluşçu psikanalist Irvin Yalom parmak bastı. Ölüm korkusu bu aksın en temel korkusu olmakla birlikte aynı zamanda kılık değiştirerek yaşama yansıyan tüm korkuların ana kaynağıdır. Bu nedenle bunu başlı başına ele alacağız, yoksa Akrep’le ilgili söylediğimiz her şey havada asılı kalır.
BAŞLICA PSİKOLOJİK FONKSİYONLAR.
Ölüm Teması: Ölüm insanoğlunun en büyük varoluşsal kaygısıdır. Ölüm bir sınır durumudur ve insanın kişisel ölümüyle yüzleşmesi veya yakınlarının ölümüne tanık olması yaşam biçimini yeniden gözden geçirmesini ve daha anlamlı kılmasını sağlar. Ölüm yaşamın ertelenemeyeceğine dair en güçlü katalizördür. Ciddi hastalıklar da insanı ölümle yüzleştiren önemli bir etkendir. İnsanoğlu ölüm korkusuyla başa çıkabilmek için İnkar, Bastırma, Saldırganlık, Kontrol, Özel olduğuna inanma ve Sihirli kurtarıcı gibi çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu durum nevrotik bir hal aldığında kişi yaşamayı reddederek ölümden kurtulmaya çalışır. Otto Rank nevrotik bireyi “borcu (ölüm) ödemekten kaçınmak için krediyi (hayatı) almayı reddeden” olarak tanımlar. Rank, Manilius’un “Doğar doğmaz ölmeye başlıyoruz” görüşüne de katılarak, annenin dölyatağında doğumu bekleyen dölütün güven içinde ve rahat olduğunu, doğum sırasında bedensel olarak anneden ayrılıp kopmanın ve solunum güçlüğünün temel ölüm kaygı ve korkusunu oluşturduğunu ileri sürmüştür. Peki, Akrep bu süreçte nasıl işler? Akrep, Eros ve Thanatos’la birlikte parmak uçlarında dans eder. Zevkten ölmeye dünden hazırdır, ama en ufak bir acı onu hayata döndürür. Kendini sürekli bir var eder bir yok eder. Kontrol ve saldırganlık mekanizmalarını sürekli devrede tutarak ölüme meydan okur. Acizliğe hiç tahammülü yoktur. Yöneticisi Pluto Yeraltı (ölüm) Tanrısı Hades’tir. Ölüm yalnızca onun tekelindedir, öldürme lutfunu Tanrıya bile bağışlamaz. (Ateş çemberine alınan Akrep teslim olmaktansa tüm zehrini kendine akıtarak intihar eder). İntihar, ölüme karşı bir tür egemenliktir. Çünkü Akrep korkunç bir mekanizmanın onu yutmasını beklemek yerine kaderi üzerinde aktif kontrol sağlamayı yeğler. Akrep bir “TANRI” olmadığını, “ÖLÜMLÜ BİR FANİ” olduğunu ancak “ACİZ” kaldığında öğrenir. Ölümün, danışmanlığını üstlenmesine izin verdiğinde ise “YENİDEN DOĞAR”.
Dönüşüm (Yıkmak-Yeniden yapmak): Dönüşüm doğada mevsimler, insan bedeninde de sürekli biten ve yeniden başlayan döngülerle karakterize olur. Vücudumuzdaki tüm atom sayısının % 98’i her yıl değişmektedir. Derimiz 5 haftada yenilenir. Görünüşte çok katı ve sert olan iskelet bile her üç ayda bir tamamen yenilenir. Mide zarındaki tipik bir hücre sadece birkaç gün yaşar. Alyuvarların ömrü 2-3 aydır. Karaciğer hücrelerinin yenilenmesi birkaç yıl sürer. Sadece Kalp ve Beyin hücreleri yenilenmez (şu an ki bulgulara göre). Akrep yaşamın sonsuz bir çizgi değil sonsuz bir spiral olduğuna, Başlangıç ve Sonun sürekli iç içe devindiğine inanır. Çürüyen, bozulan ne varsa söküp atar yerine yenisini yaratır. Dönüşüm (Transformasyon) ve Başkalaşım (Metamorfoz) onun temel içgüdüsüdür ve önünde duran her şeyi silip süpürecek güçtedir. Bu aynı zamanda Simyanın son safhasıdır. Önce saflaştırılıp (Başak) sonra birleştirilen (Terazi) maden (ruh-beden) en sonunda simyacıların “Siyah Altın” dedikleri (Akrep) cevhere dönüşür.
Güç ve İktidar Tutkusu: En manyakça tutkusudur. Akrep’in olduğu her yerde (olmadığı hiçbir yer yoktur) güç savaşları yaşanır. Irvin Yalom “İnsan güce ulaştığı derecede ölüm korkusu hafifler ve özel oluşuna dair inancı güçlenir” der. Bunun astrolojik tercümesi Akrep sürecidir. İktidarsızlık Akrep için ölüm anlamına geldiğinden sürekli iktidar peşinde koşar. Bir Örümcek gibi durmadan ağ örer. Ağa takılan zavallı kurbanıyla oynamaktan haz duyar. Ama ipin bir ucu da kendisindedir. En ufak bir gevşemede avının azat olacağını bildiğinden ipin ucunu kaçırmaktan ödü kopar. Kendi gücüne tutsak olur, avıyla birlikte kapana kısılır kalır. Kaderi güç ve acizlik deneyimlerinin bir toplamıdır.
Melek mi – Şeytan mı?: Bu, insanoğlunun en önemli ikilemlerinden biridir, ama genellikle Melek baş tacı edilirken, Şeytan kapı dışarı edilir. Onu kimse sahiplenmek istemez bu yüzden de o herkesi sahiplenir. Şeytan tüm kötülüklerin bilinen adresidir. C.Jung’un bu konuya yaklaşımı tam isabet; “Kötülüğün insanın, kendi seçimi olmadığı halde, doğasında daima yaşadığı gerçeğini idrak edersek, psikolojik dünyamızda kötülük iyinin eşit ve zıt partneri olarak yerini alır.” Akrep’ler ya da yoğun Akrep etkisi olanlar çoğunlukla içlerindeki şeytanı bastırıp, melek maskesi takarak masumca ortalıkta dolanırlar, ta ki kuyruklarına basılana dek. Zehirli iğnesi kuyruk ucundan damarınıza bodoslama girdiğinde canınız fena yanar, ama Akrep’in gerçek yüzüyle de tanışmış olursunuz. Aslında siz bu yüzü bir yerden tanıyorsunuzdur, o biraz size de benzemiyor mu? Hani korkup kapıyı yüzüne çarptığınız yabancı vardı ya! Hatırladınız değil mi? Oturup halleşin o zaman. Kaçmakla kurtulamazsınız.
Kuşku, Gizlilik (Dedektif Ruhu): Akrep’in dünyası gizli saklı ve şifrelidir. Ketumdur. Kendini kolay açığa vermez fakat başkalarına ait gizli kapaklı ne varsa bir dedektif gibi ortaya çıkarmakta üstüne yoktur. Sır olan, Tabu olan her şeyi hallaç pamuğu gibi atmaya bayılır. Görünenin ötesini keşfetme dürtüsü onu Faust yapar. Stratejisi iç gözlem, delip geçme ve sağlıklı şüphedir. Fakat sıkça yaşadığı doz aşımı onu normal olandan anormal olana doğru hızla savurur. Merak nasıl kediyi (İkizler’i) öldürürse, kuşku da Akrep’i öldürür. (Kedi dokuz canlıysa, Akrep kırk canlıdır.) Kuşku onu yetenekli bir dedektif yapabileceği gibi tehlikeli bir casus ya da aşk katili yapabilir.
İçimizdeki Şifacı-Büyücü-Vampir: Akrep muazzam bir ruh gücü taşır. Bu gücün olumlu yüzü Şifacıdır. Psikanalist ve Cerrah olarak eşi benzeri yoktur. Şefkat yerine neşteri tercih eder. Keser, deşer, oyar. Acı reçeteden yana katı bir tedavicidir. Olumsuz yüzü ise Büyücü (Manipülatör) ve uç noktada kan içici Vampirdir. Kurbanını kendine bağımlı kılmak, kullanmak hatta yok etmek stratejisi izler. Steven &Jodie Forrest, düşük yolu takip eden Akrep’i çok güzel tanımlıyor; “Yalnız kendisine zarar vermekle kalmaz, gölgelerin pençesindeki insanları anlamsızca “kendileriyle yüzleşmeye” zorlayarak, acı psikolojik gerçeklerle ilgilenmelerinde ısrar ederek onları da sokmaya başlar. Pandora’nın kutusu açılır..
ama kimse kutunun nasıl kapanacağını veya serbest kalan iblislerle ne yapması gerektiğini bilmez.” İnsanlarda bastırıcı mekanizmanın bulunmasının bir anlamı vardır. Bu mekanizma bilinçsizce kullanıldığında bilinç büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Akrep’te bastırma mekanizması kusurlu çalıştığından başkalarına zarar verme potansiyeli çok yüksektir. Kaş yapıyım derken göz çıkarabilir. Kuyruğundaki zehri seruma dönüştürmeden insanları tedavi etmeyi başaramaz.
Takıntı ve Saplantılar
luto insan ruhunun en derin katmanına nüfuz ettiğinden en büyük takıntı ve saplantıları temsil eder. Tıp Literatüründe yer alan “Kazanova ve Don Juan sendromu” nu biraz açalım. Kazanova duyguları bir yana bırakan cinsel eylem meraklısı bir erkektir. Kafasını çalıştırdığı tek konu avını nasıl elde edeceğidir. Ahlak kuralı, toplum normu, ayıp, günah gibi etik ve moral değerlere kafa yormaz. Onun kafasındaki tek düşünce; “Hiçbir Kadın masum değildir ve onun içindeki şeytanı dışarı çıkarmalıyım” saplantısıdır. Burada Pluto’ya Mars-Merkür açıları da destek verir. Don Juan ise, Kazanova gibi cinselliğe direkt değil dolaylı yollarla yanaşır. Venüs ve Neptün işin içine girince Akrep teması yumuşar. Duygusal ve Romantiktir. İkisinin de çapkınlık maskesinin ardında ciddi iktidarsızlık problemi veya anneyle (kaos-bilinçaltı) çözülmemiş sorunları vardır. Kadında ki vahim tablo ise “Femme Fatale” (ölüm getiren, felaket getiren kadın)-“La belle dame sans merci”(Acımasız güzel kadın)-Tarantula (zehirli örümcek-kara dul) şeklinde baştan çıkarıcı, ayartıcı modellerdir. Erkek de ki cinsel fetih takıntısının da Kadındaki ******lik saplantısının da görünenin ötesindeki klinik tablosu ölüm korkusuna dayanabilir, çünkü aşırı seks ölümden bir tür kaçış şeklidir. (Yükselen Akrep, Ay-Venüs Akrep’te, Neptün Akrep’te veya bol Akrep temasıyla birlikte Pluto-Venüs-Ay-Güneş-Neptün sert açıları rol oynayabilir. Bir diğer önemli etken de Güney Ay Düğümüdür -özellikle bir planetle kavuşum yapıyorsa)
Derinlik,Yoğunluk ve Aşırılık:Akrep’in felsefesi “Ya hep ya hiç”tir. Ortası yoktur. “Ya Ak ya Kara”dır. Ara tonları yoktur. Ya öldüresiye sever ya öldüresiye nefret eder. Akrep içgüdülerinin emrindedir. Bilinçaltını, bilinç düzeyine taşımak en temel iç güdüsüdür. Bilinçaltı dipsiz bucaksız bir gayya kuyusu, kızgın bir magma tabakasıdır. Lavlarının gazabı acımasızdır. Bilinçaltı şiddetli bir depremle sarsılmaya başladığında, bilinçle durdurulması mümkün değildir. Bu ölümcül süreçte Mantık hiçbir işe yaramaz, acıyı hissetmek yaraya bir nebze merhem çalsa da, ancak acizliği kabul kesin şifadır. Ne ironiktir ki, içten içe kaynayan ve bir volkan gibi her an patlamaya hazır bu magma tabakasının dış yüzü bir buz tabakasıyla kaplıdır. Dışında kalırsanız dondurur, içine düşerseniz yakar kavurur.
Kıskançlık, Kin, Nefret, Hırs, İntikam: Akrep’in zehrinin bileşenleridir. Kuyruğuna basarsanız sokar. Basmasanız da sokar. Durduk yerde de sokar. Sokmak içgüdüsel ihtiyacıdır. En derin haz kaynağıdır. Engellenemez dürtüsüdür. Şuurunu ve kontrolünü yitirdiğinde döner kendini sokar.
Manipülasyon: Pluto, manipülasyonun babasıdır. Akrep İsteklerini elde etmek için ortalığı birbirine katması, hile yapması gerektiğini konuşmaya başlamadan önce öğrenir. Neye mal olursa olsun kendi dediğinin olmasını ister. Amacın aracı haklı kıldığını düşünür. Bazen Makyavelli’ye benzer. Hiç çekilmez olur.
Dayanıklılık ve Sebat: Hayatta kalmanın acımasız mücadelesi, Akrep’in dayanıklılık ve sebat sınavıdır. Çok badireler atlatır, ama pes etmez. Türkiye’nin burcu da Akrep’tir. Birinci evinde Pluto vardır. (Böcek gibi üreyen nüfus-belden aşağı takıntısı) Türk siyaset yaşamı fokur fokur Akrep kaynar. Siz çocukken siyaset sahnesine yerleşenler, siz çocuk hatta torun sahibi olduğunuzda bile hala hayatta ve ayaktadırlar. Pluto’nun metali Plütonyum dur. Bütün metaller içinde elektriksel direnci en yüksek olan Radyoaktif kimyasal bir elementtir. Son Tahlilde Akrep’lerin radyoaktiviteye de dayanıklı olduğu ortaya çıkmıştır. Artık gerisini siz düşünün.
Sezgi: Akrep’in paha biçilmez ve ele geçirilmez içgüdüsel hazinesidir.
Akrep’in Gözleri: Tuzaktır. Akrep tepeden tırnağa manyetizmayla kaplıdır. Mıknatıs gibi istediği her şeyi kendine çeker. Koyu ve derin gözleri hipnotize eder, ısrarlı ve delici bakışları ruhunuza işler. Akrep’in gözleri temsil ettiği 8.evin sokak kapısıdır. Hasbel-kader bu kapıdan içeri adım attıysanız eğer, burnunuz sürtülmeden çıkış yolunu bulamazsınız. Burası yarasaların çığlık çığlığa uçuştuğu, karanlık, rutubetli, soğuk, ürkütücü bir dehlizi andırır. Buradaki Malzeme Karun hazineleri kadar zengindir, ama el sürmeye korkarsınız. Ölüm ve ötesi, cinsellik, içgüdüler, büyüler, gölgeler çil çil altın gibi etrafınıza saçılır. Oysa siz sadece tek bir şey istersiniz, buradan bir an önce kaçıp kurtulmak. Buradaki ham maddeleri sabırla işleyip cevhere dönüştürmeden bir çıkış yolu var mıdır? Bilmiyorum.
8.ev süreci ruhların cennete girmeye uygun hale gelinceye kadar dünyada işledikleri günahlardan acı çekerek arındırılmaları gereken yere “ARAF”a benzer. Ve Steven Forrest ekler; “Bu süreçte ya temizlenip, arınırız ya da psikolojik dip akıntılara direnip depresyona gireriz. Yapılması gereken, kişiliğin bilinçaltındaki kökleriyle yeniden bütünleşmesini sağlamaktır ve bu süreçte en büyük dostumuz kendimize karşı dürüst olmak ve olgunlaşma yolundaki büyüme sancılarını kucaklamaktır.”
Ve unutmamalıyız ki;
“Ağaçlar güçlü köklerini göğe uzatmazlar, aksine toprağın derinliklerine gizlerler”